Jean Jacques Rousseau – Yalnız Gezerin Hayalleri
Fransız Aydınlanması’nın ‘aykırı’ sesi Rousseau, edebiyatın geleneksel türleri içinde kendisine kolayca bir yer bulamayan bu ‘anı’ ile ‘roman’ arası metinde, hayatı ile bir son hesaplaşma çabasına girişiyor. Bu hesaplaşma en başta düşünürün iç dünyasına, geçmişine yaptığı bir yolculuk anlamına gelmektedir. Yalnızca Aydınlanma’nın değil, tarihin en büyük ve en önemli devrimlerinden birini gerçekleştirmek üzere olan burjuvazinin, tarihe kendi ‘aklı’ ile yön verme hedefinin içinden yükselen uygarlık eleştirisi ve buna bağlı ‘doğaya dönüş’ çağrısıyla Romantik akıma öncülük etmiş, halk iradesinin monarşiye karşı üstünlüğünü savunan bu ‘eleştirel ses’, Rousseau’nun hayatının son yıllarında içine sürüklendiği yalnızlığın, tecrit edilmişliğin kalın duvarlarını ören sestir de.
ROUSSEAU, Jean-Jacques (1712 – 1778) Cenevre’de doğdu. Bir saatçinin ikinci oğluydu. Annesi doğumdan on beş gün sonra ölünce, on yaşına kadar babasının yanında kaldı. Okumayı ve zamanının edebiyat eserlerinden yararlanmayı, babası öğretti. 1741’de, öğretmenlik yapmak için Paris’e geldi. Burada, Encyclopedie’nin editör yardımcısı Diderot ve Dupin ailesiyle tanıştı. Çocuk yetiştirme ve eğitimi üzerine son derece akla yatkın ve ileri görüşlü denemeler yazdı. Bu dönemde, Dijon Akademisi için yazdığı Sanatın ve Bilimin İlerleyişi Ahlakın Yozlaşmasına mı Yoksa Arınmasına mı Yardım Etmiştir adlı denemesi, büyük başarı elde etti. İkinci başarısı, bundan da büyük oldu; bir operet olan Le Devin du Village adlı oyunun oynanması üzerine, kendisine sürekli bir gelir ve saraya girmesi önerildi. Ancak reddetti. 1761’de yayınlanan La Nouvelle Heloise ile parlak bir başarı kazandı. Bütün hükümetlerin, yönetilenlerin onayına göre kurulması düzenini savunan Le Contrat Social (Toplum Sözleşmesi) adlı eseri, Amsterdam’da yayınlandı. Bu yapıtında, Fransız Devrimi’nin çağrısına uygun olarak genel seçim hakkı olan bir cumhuriyet diledi ve yurttaşların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik haklarını savundu. Aynı yıl, çocuk eğitiminde kilise doktrini yerine mutlak din öğretisini savunan devrimci eseri Emile, ou de L’Education’u (Emil ya da Eğitim Üzerine) yazdı. Emile’in yayınlanmasını önlemek için tutuklanmakla korkutulunca, Leurdon’a oradan da tanınmış sanatsever Büyük Frederik’in yönetimindeki Motiers’e kaçtı. Kendisine saldıranlara Lettres de la Montagne adlı eserinde karşılık verince, artık İsviçre de korkulacak bir yer oldu. O da İngiltere’nin güvenliğine ve David Hume’un hoşgörüsüne sığındı. David Hume, onu Derbyshire’deki Wotton’a götürdü. Burada, tuhaf kişiliğinin ilginç belgesi olan İtirafl ar’ı yazdı. Geçimsiz biri olması yüzünden, Hume’la da şiddetli bir çatışmaya girince, İngiltere’den ayrılarak Paris’e döndü ve başyapıtı olan Promenades d’un Solitaire’e başladı. Devletin iktidara değil halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir.
Teşekkürler emekleriniz için