Ara
Generic filters

Bedri Rahmi – Eren Eyupoglu – Ask Mektuplari (1932-1933)

Eren ve Bedri Rahmi’nin tek oğluyum. Bedri Rahmi gibi bir
babayla, Eren hanım gibi bir anneyi, kaybetmenin sarsıntılarına
hep tek başıma göğüs gerdim.

Babamı, 21 Eylül 1975’de, annemi de 29 Ağustos 1988’de yitirdim. Her ikisinde de çok sarsıldım. Bir daha geriye gelmemecesine yuvalarından uçan bu güzel insanlardan geriye kalanlara, akıllıca sahip çıkabilmek için çok zam an güç ve para harcadım. Her ikisinin de çok özel ve güzel insanlar olduklarını, aklım, ilkokul çağlarında kesmişti. Çevremizde bir sürü ana, baba vardı. Ama bizimkilerin havaları bam başkaydı. Sergileri bir başkaydı. Konuşmaları, tartışmaları bir başkaydı. Eşleri dostları, gelenleri gidenleri bir başkaydı. Yemeleri içmeleri bir başkaydı. Her ikisi de çok sevgi dolu insanlardı. Hayret ederlerdi. Şaşarlardı. Çok okurlardı. Çok severlerdi. Her zaman, her yerde, herkesi severlerdi. Yedikleri sevgi, içtikleri sevgi, soludukları bile sevgiydi. Her günümüz bir şiir tadındaydı. Coşkulu insanlardı. Babamın kaç
kere Ankara’da Saman Pazarı’nda bir kilim satıcısında gördüğü
bir kilim karşısında heyecanlanıp uzun süre ağladığına şahit olmuşumdur. Çok çalışkan insanlardı. Yaşam sarhoşuydular. İnsan gibi güler, insan gibi ağlar ama devler gibi çalışırlardı.
Zam an içerisinde sevgiyle eriyip, birbirimize yaklaşıyor, hep
birlikte sulara, yıldızlara karışıyorduk.

Her günümüz, iki dev sanatçının yaratabilme heyecanlarının
çevrelerini etkilemeleriyle dopdolu geçiyor, akla gelen ve gelme-
yen her yere bu sevinçlerini taşıyorlardı. Ortaya yeni bir güzellik
çıkartabilirim senin o tarifsiz çocuksu sevinci hayatımızın her anma beklenilmedik, umulmadık görülmedik bir heyecan, bir renk cümbüşü, bir güzellik katıyordu. Bayram gibi mevsimler yaşıyorduk. Her yerden yuvalarına güzellikler, kokular, tatlar taşıyorlardı. Evimizde hareket vardı. Doğurganlık vardı. Hiç böylesine ge­çen bir ömrün içerisinde ölüm , aklımızın ucundan bile geçmediydi. Ölüm , bu cıvıl cıvıl hayat ağacının hangi dalına konabilirdi ki, sanki? Ölüm le, hiç düşünmediğim bir anda burun buruna geliverdim. Kişisel işlerimin en iyi olduğu bir dönem de, babamın ölümcül bir hastalığa yakalanmış olduğunu ve en çok beş-altı aylık bir ömrü kaldığını öğreniverdim. Kafam dan aşağıya kaynar sular dö­küldü. Çılgına döndüm. Böyle bir haberi, hem babam dan, hem de anam dan nasıl saklayabilecektim? Yüzlerine, gözlerine nasıl bakabilecektim? Soran, sorgulayan o endişeli bakışlardan kendimi nasıl koruyacak ve ayakta kalabilecektim? Evet bu çok zor oldu. Ama başardım . Babam hastalığım hiç bilmedi. Gözlerini bu canım dünyaya yumduğu sabahın gecesinde bir dahaki senenin Mavi Yolculuğunun planını, nerelere gideceğimizi ve kimleri alacağımızı konuştuk. O , esaslı bir karaciğer sorunuyla karşı karşıya kaldığını ama özverili sıkı ve sert bir perhizle bunu da atlatabileceğini sanıyor:
“Bu da geçer ya hu ” diyordu. Halbuki çok ilerlemiş bir pankreas kanseri vardı. Hastalık onu bizden kopardı aldı. D ört elle anam a ve babam dan geriye kalanlara sarıldım. Çok çalıştım. Çok uzun bir savaş verdim. Bu savaş benim için bir ölüm-kalım savaşıydı. Bir ölüme meydan okuma savaşıydı. Evet, babamı yitirmiştim ama ondan geriye kalanlardan zırnık kaybetmeye tahammülüm yoktu. Onun yapmak isteyip de yapamadıklarını yapabilirsem kendimce, onu yaşatmış olacaktım. İşte, Bedri Rahmi arşivinin temeli, bu kaybın gönlümde açtığı yaranın, henüz çok taze olduğu 1976’yı takip eden yıllarda atılmıştır. Bu uzun yıllarda B. Rahmi’den geriye kalan her şey arşivlendi. Evin altından girdim , üstünden çıktım. Çekmecelerden, çantalardan, elbise ceplerinden, kitaplar arasından, çıkınlardan, resim kitap ve dergileri arasından dünya kadar mektup çıkıyordu. Her şey teker teker elimden geçti, sınıflandı.

UYARI! Bu sayfada yer alan e-kitaplar tanıtım amaçlıdır. Yasal olarak indirmiş olduğunuz dosyanın 24 saat içersinde silinmesi gerekmektedir; silinmemesi durumunda tüm sorumluluk size aittir.

Share

Bir cevap yazın

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com